Kül rengi bir sabah olsun bugün. Hollanda’ya özgü tipik bir kış günü yani. Bayram ya, biraz erken kalkmış olun. Göreceksiniz, bahçenizdeki leylak ağacının dalındaki kuşlar karşılayacaktır sizi. Göremeyin onları, duyamayın cıvıltılarını. Ters tarafınızdan kalkmış olun bu sabah, canınız sıkkın olsun gene. Tersliğinizi akşam televizyonda izlediğiniz korkunç görüntülere verin. Yalniz yaşamıyorsanız eğer, evdekileri uyandırmadan, eşofmanlarınızı giyip çıkın. Çıkar çıkmaz serin bir yel yalasın traşsız yüzünüzü, kül rengi oksijen aksın çiğerlerinize. O kadar da soğuk değil, vazgeçmeyin niyetinizden, iyi bir hava bu. Hollandalıların ‘motregen’ dedikleri minik damlacıklı yağmur olsun dışarda. Bizde ‘ahmak ıslatan’ derler ya, işte ondan. Erimezsiniz çekinmeyin, ahmak olurum diye de korkmayın. Biraz da ahmak olun canım. Ne var azıcık ahmak olmakta? Şimdiye dek ‘akıllı’ oldunuz da ne oldu? Başınız göge mi erdi? Bazan ahmak olmak iyidir... Şapkanızı gözlerinizin üstüne indirip yürüyün. Ne arabaları, ne bisikletleri, ne de koşururcasına işlerine, okullarına yetişmeğe çalışanları görün. Bugün boşvermişliğinize sığının. Şehir kıyısındaki bir parka gidin örneğin, değilse sessiz bir kanal kenarına. Orada mutlaka bir bank vardır oturacak. Üzerindeki ıslaklığı silmeden oturun banka. Yoksa ıslak çimlere çökün. Kıçınız ıslansın varsın, vucüdunuza yukarı akan bir ürperti duyun isterseniz. Korkmayın, hastalanmazsınız. Durgun duran suya bakın bir süre. Suyun da kül rengi olduğunu görüp şaşırın, ya da kızın. Geldiğiniz ülkenin berrak sularına bakıyormuş gibi gri suyun derinliklerini görmeye zorlayın kendinizi. Boşuna bile olsa yapın bunu. İyidir. İsterseniz suyu mavileştirebilirsiniz bile. İnsanlar neyi nasıl isterlerse onu öyle görebilirler çünkü. Birden suyun durmadığını, bir yana doğru sessizce akıp gittiğini görüp, suyun kaldırma gücünü keşfeden bilimadamı heyecanıyla, sevinin. Sakın ‘su durmaz, akar aptal, niye bu kadar heyecanlanıyorsun’ demeyin kendinize. Heyecan iyidir, kalp kaslarını çalıştırır. Sonra, her şeyin bir yönü varmış demek ki, diye düşünün. Durduğunu sandığımız suyun bile. Gümül gümül giden taşıtların, yolların, göğe yükselen ağaçların, çiçeklerin, binaların... Böyle düşününce kendi yönsüzlüğünüz gelsin aklınıza ve üzülün. Üzülün canım, azıcık üzülmeyle bir şey olmaz. Sonra bu üzüntünüze insanlığın yönsüzlüğü, ya da yön diye tehlikeli bir istikamete hızla gidişi eklensin. Geleceğin, dünyanın, doğal yaşamın yönsüzlüğü ya da kötü yönlülüğü telaşlandırsın sizi. Çekinmeyin teleşlanmaktan. Hatta daha saçma şeyler gelsin aklınıza, abuk subuk sorular sorun kendinize. Hiç sırası değilken, örneğin deyin ki, aynı şiddetdeki deprem nasıl oluyor da İran’da ve Pakistan'da onbinlerce insanın ölümüne ve daha fazlasının yaralanmasına sebep olurken, Kaliforniya’da sadece iki kişi ölüyor? Diyelim ki Amerika Saddam’ı alaşağı etmek bahanesiyle Irak’ı işgal etti, peki Amerika’yı Irak’tan kim ve ne zaman alaşağı edecek? Devam ediniz: diyelim ki nükleer silah üretimi kontrolörleri Kuzey Kore, Iran, Libya gibi haylaz ülkeleri denetledi; peki ya Fransa, ABD gibi ülkeleri kim denetleyecek? Düşünceniz Türkiye’ye geçsin isterseniz: açlık bir yana, kış günü soğuktan ölenlerin vebalinin kimde olacağını sorun. Canınız sıkıldı biliyorum. Niçin buralardayım diye sormayın, neden mavi suyu bol ülkenizi bırakıp buralara geldiğinizi de sormayın. Yeter, canınız daha fazla sıkılmasın. Bayram bugün. Tam bu sırada suda bir balık görün, inatla akıntının tersine doğru giden boz bir balık. Bu bile heyecanlandırıp sevindirsin sizi. 'Suda balık yan gider' türküsü aklınızı şöyle bir yoklayıp gitsin. İnatçılığına öykünün balığın, uzaktan uzağa sevin isterseniz. İnsanları da öyle, uzaktan uzağa sevmiyor muyuz? Sevdiğinizi, beğendiğinizi, hoşnadığınızı söyleyemeden yitip gitmiyor mu zaman? Birden balığın ilerde suya olta atmış bir salağın kancasına takılacağını düşünüp endişelenin. O sözde balıkçıya, balıkçılığı ve özellikle de avcılığı spor diye yapanlara kızın. Hayır hayır kızmayın, küfür edin. Edin edin korkmayın. Küfür iyidir. İnsanların kendi çıkarları için her şeyi yapabilen bir canavar olduklarını düşünün. Hayvanları, bitkileri, suyu, yani tüm doğayı oburca sömürdüklerini, dünyanın ekolojik dengesini bozduklarını, torunlarına beton yığınlarından başka bir şey bırakmayacaklarını düşünüp yere kocaman bir tükürük fırlatın. İsabetli olduğu sürece tükürük fırlatmak da iyidir. Kıçınız üşüdüyse kalkın oturduğunuz yerden. Boşuna da olsa balığın gittiği yöne yürüyün. Bugün hayvanlarla bozdunuz ya aklınızı, canınız iyiden iyiye sıkıldı gene. Nesli tüketilen güzel kuşları, orman hayvanlarını düşünmeyin şu an. Zevk için, kürk için öldürülenleri de değil. İnsanların etobur olmadan, yani vejeterjan olarak daha sağlıklı ve uzun yaşayabilecekleri de şu an pek umurunuzda olmasın. İnsanlar tıkınsınlar diye günde kaç milyon sığırın, kaç milyon koyunun, tavuğun bilmem neyin kesildiğini ise hiç düşünmeyin. Bayram ya aklınızda başka hayvanlar var bugün: Kurbanlıklar. Bayram ya aklınızda televizyondan kalma başka görüntüler var bugün: Kırmızılı, bıçaklı, kovalamacalı vahşi görüntüler. Sokaklar kan gölü. Önde can havliyle kaçışan boğalar, arkasından et derdiyle onları kovalayan eli bıçaklı insanlar(!). Yere yatırılmış, küçük çocukların gözleri önünde boğazlanan koyunlar, koçlar, inekler. Bayram ya, kan olmalı, kurban olmalı, bayram ya bıçak olmalı... Ormana doğru yürüyün. Sessizlik ürpertsin sizi. Orada Tanrıya daha yakın hissedin kendinizi. Ahmakça sorular sorun. Allahım, deyin, tüm bu olanlar hep senin için yapılıyor, bunu gerçekten sen mi istedin? Allahım deyin, bunca hayvanı kurban etmelerini gerçekten sen mi buyurdun kullarına? Buna ihtiyacın olmadığını biliyorum. Etleri yoksullara dağıtmadıklarını, kurban derileri üzerinde ne tür oyunların oynandığını, hangi rantların döndüğüğünü sen daha iyi görüyorsundur. Öyleyse niye bu katliam? Korkmayın. Tanrı soru soranlara kızmaz. Hatta sever onları. Sormasanız bile aklınızdan geçenleri zaten okur. Sormak iyidir. Soru sormak çok iyidir.Üşüyün, hatta titreyin. Ahmak ıslatan iyice ıslatmış olsun sizi. Hastalanırım diye de endişelenmeyin. Kötülere bir şey olmaz nasılsa. Dönün. Yolun kenarındaki çöp yığını içinde iki kardelenin baş gösterdiğini görün. İki narin çiçek, erken çıkmışlar, baharı müjdeliyorlar. Çömelin başlarına. Kırmadan, hırpalamadan okşayın onları, hatta konuşun onlarla. Çiçek çöplükte bile çiçektir, çiçek çöplükte bile güzeldir, deyin. Anlarlar. Hem de bazı insanlardan daha iyi. Koparmayın ama, çiçek yeriyle, toprağıyla güzeldir çünkü. İnsan da öyle değil mi? Sevin kardelenleri. Ahmaklığınızı alsınlar üzerinizden. İçinizdeki külrengilik yerini ılık bir pembeliğe bıraksın. Sonra ne zamandır bakmadığınız gökyüzüne bakın. Bulutların arasında size göz kırpan güneşi göreceksiniz. Gökyüzünü asla ihmal etmeyin. İçinizdeki karamsarlığınızı da o alır. Gökyüzüne bakmak iyidir. Bakın kuşlar orkestrası başlamış bile. Dinleyin. Dönüşte Türk bakkalına veya fırınına uğrayıp taze bir pide alın, susamlı olsun. Eve varır varmaz çayı koyun ocağa. Duş alıncaya dek kaynar. Özenle demli, kokulu bir çay yapın. Varsa ev halkını kaldırın, yoksa bir arkadaşınızı çağırın. O da yoksa işte ben buradayım. Demli çayı ince belli bardaklara doldurun, o kulplu hantal bardaklara değil. Sıcak pidenin arasına tulum peyniri doldurup dürüm yapın. Bardağı ince belinden kavrayarak için sıcak çayı. Höpürdeterek hem de... Bayram dediğin böyle de olur. Kazım Cumert (Hollanda)