Yarı yıl tatili gelmiş, fakat öğrenci için zor ve çaresiz günler başlamıştı. Hava muhalefetinden dolayı feribot çok küçük ve basit yapım olduğundan seferleri iptal olmuştu. Çaresizce kaç gün süreceği belli olmayan kötü havaların izin vermesini bekleyecektik ya da başka alternatifler arayacaktık…
O yıllarda Ada’dan Anadolu’ya tomruk gönderiliyordu, bazı arkadaşlarımız hafta sonları tomruk yüklemesinde çalışıp harçlıklarını çıkarıyordu. Onlar sayesinde tanışıp samimi olduğumuz güleç, sevecen motor tayfası Zeki ağabey bize motorlarının öğle üzeri kalkacağını söyleyip “isterseniz sizde gelebilirsiniz” deyince, çantalarımızı almaya koşa koşa okula gittiğimizde bilmeyen, duymayan kalmamış. Herkes motordan haberdar sanki. En kısa ve en seri yoldan limana geldik.
Kuzulimanı’nda motora bindik, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu oradaydı. Kaptan motorun kalabalık ve yüklü olduğunu, fakat kendisinin önerilerini dinlediğimiz taktirde sağ salim Çanakkale’ye gidebileceğimizi söyledi aksi takdirde tehlikeye maruz kalırız diye bizi uyardı. Herkes tamam deyip onayladıktan sonra motorumuz yavaş yavaş limandan ayrılmaya başlarken, Zeki ağabey bizimle samimi olduğu için 4-5 kişiyi başaltı denen motorun burnundaki bölmeye indirdi.
Bizler aşağıda bağlama çalıp türküler söylemeye başladık. Aradan bir saate yakın bir zaman geçti bir arkadaşımız “yukarı bir bakayım” dedi, çıktı. Geri döndüğünde motorun kuzulimanı’na girmek üzere olduğunu söyleyince, öfkeyle güverteye çıktık. Gördüğümüz manzara o kadar da felaket değil, biraz ıslanmışlar, biraz tedirginler. Bizler yaşananları bilmediğimizden geriye döndük diye isyanlardayız, suçlu arıyoruz. Hiç kimseyi dinlemiyoruz, çünkü ne güzel sallanmadan tehlike yaşamadan türkülerle gidiyorduk, ne oldu da dönüyoruz.
Meğer bizler motorun burnunun altında olduğumuzdan dalgaları ve onun yarattığı panik ve korkuyu hiç yaşamadığımızdan anlam veremiyorduk dönüşümüze. Dalgalar motora ne taraftan vuruyorsa güvertedeki öğrenciler ters tarafa kaçıyormuş dolayısıyla, tomruk yüklü motorun bozulup tehlikeli hale geleceğini sakin olmalarını defalarca uyarmış ama ne mümkün bağıranlar, ağlayanlar, tekbir getirenlerin sayısı artınca çareyi geri dönmekte bulmuş.
Limana girdiğimizde Okul Müdürümüz ve yardımcısı bizleri bekliyorlardı. Valizler okulun arabasına, öğrenciler de belediye otobüsüne bindirildi arabanın kasası çanta ve valizlerle dolduğundan bazılarımızın çantaları yanında kalmıştı. Biz de elimizdeki valizleri Belediye Sineması’na bırakarak. Çarşıda üzgün ve umudumuzu yitirmiş olarak dolaşırken, motorun tekrar kalkacağını duyduk. Şansımızı tekrar denemeye karar verdik.
Kaptan nasıl davranmamız konusunda kısa bir açıklama yaptıktan sonra hareket ettik. Dört kişi bizi kaptan köşkünde yolculuk yaptıran kaptanımız bizlerle o dalgalar arasında ine çıka, yata kalka ilerlerken motorun dümenini iki baldırının arasında küçük küçük bacak ve kalça hareketleri ile idare ederek bizlere şov yapıyordu.
Akşam sularında Çanakkale’ye vardığımızda derin bir oh çektik. Sonunda sağ salim inmiştik.
HASAN İREGÖR 1979